Gerçek ve tüzel kişilerin yine gerçek ve tüzel kişiler ile aralarındaki ilişkilerden doğan hukuki yükümlülüklerini yerine getirmemeleri durumunda, devletin müdahalesi ile cebren yerine getirilmesine dair koyulan kuralların oluşturduğu hukuk dalına İcra Hukuku diyoruz.
Hukukun en birincil amacı adaleti sağlamaktır ve elbette bu amacın sadece kural koyarak gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Bu kurallara aykırı hareket etmek urumunda uygulanacak yaptırımları ve kişileri hukukun düzeni içinde tutacak önlemleri almak da gerekir. Bu durum, hukukun üstünlüğü ilkesine dayanmaktadır. Hukuk, toplum yaşamını düzenleyen kurallar bütünüdür ve bu kuralların yardımıyla oluşturulan düzenin herşeyin üstünde yer alması gerekir. Bu düzene aykırı durumların düzeltilmemesi durumunda toplum nezdinde hukuka duyulan güven sarsılabilir. Bu durum da düzenin yerini karmaşanın alması gibi sonuçlara yol açabilir. Devlet otoritesinin hukukun üstünlüğü ilkesine dayanarak, bireylerin hukuka uygun olmayan hareketlerini cebir yoluyla düzeltmesi bu düzenin istikrarı için elzemdir. Bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerine ilişkin cebren düzeltmelerin kurallarını, şartlarını ve usullerini içeren hukuk alanı İcra Hukuku’dur.
Medeni Hukuk’un düzenlediği bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerinden doğan uyuşmazlıkların büyük bir kısmı borç-alacak uyuşmazlıklarıdır. Bu noktada belirtmek gerekir ki Borçlar Hukuku da Medeni Hukuk’un bir dalıdır. Borç-alacak meseleleri, toplumu oluşturan bireylerin hukuka duyduğu güven açısından belki de en somut sonuçlara ulaşabilecekleri konulardır. İcra Hukuku kurallarının konu edindiği unsurlardan biri de, kişilerin borç-alacak ilişkileri noktasında adaletsizliklerin ve sonuçsuzlukların önüne geçmek için cebren hukuka uygun fillerin gerçekleştirilmesidir. Örneğin; kişinin alacağını elde etmek amacıyla belli şartlara bağlı kalarak icra takibi başlatması ve borçlunun hala ödememesi durumunda gene belli şartlarla haciz yoluna gitmesi gibi. Buna benzer durumların günlük hayatımızda çokça karşımıza çıkmasından yola çıkarak borcun tahsili için icra takibi yoluna başvurma yolunu, hukukun insan hayatına yaptığı en somut etkilerden biri olarak gösterebiliriz.
Bazı özel durumlar haricinde herhangi bir hakkımıza ilişkin hukuka aykırı bir durumun gerçekleşmesi halinde hukuki korumayı, yargı organı olan mahkemelerden dava yoluyla talep ederiz. Bu talep sonucunda belli şartların varlığı halinde mahkeme gerekli incelemeyi yapar ve bir karar verir. Eğer mahkemenin verdiği karar, uygulanması gereken bir karar ise, bu kararın uygulanması da İcra Hukuku kurallarının kapsamına girer.
İcra Hukuku, uygulamaya dayalı bir hukuk dalı olması itibariyle bu uygulamaları bazı organlar eliyle gerçekleştirir. Bu organlar asli organlar ve yardımcı organlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Asli organlar; icra takip işlemlerini yürüten ilk derecede görevli organ icra daireleri; icra dairelerinin gözetim ve denetiminin gerçekleştirilmesi ve İcra Hukuku’nun konusu kapsamına giren davalara bakmakla görevli icra mahkemeleri ve Yargıtay’ın icra davalarına bakmakla yükümlü daireleridir. Yardımcı organlar olarak ise; asli organlara icra işlemlerinin gerçekleştirilmesinde yardımcı olan polis, cumhuriyet savcılıkları ve genel mahkemelerdir.
İcra Hukuku’nun ülkemizdeki başlıca kaynağı ise ilk kez 1932 yılında çıkarılan ve o tarihten bu yana yirminin üstünde kez değişikliğe uğrayan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’dur.
İtirazın İptali Davaları
Borçlunun borcunu rızasıyla ödememesinin oluşturduğu hukuka aykırı durumu, devlet otoritesini temsilen icra dairesi, bazı yöntemlerle düzeltir.
İcra Hukuku’nun icra takibi ve iflas takibi şeklinde iki ayağı bulunmaktadır. İcra takibi ise kendi içinde ilamlı icra ve ilamsız icra olmak üzere ikiye ayrılır. İlamlı icra, bir mahkeme kararına dayanarak açılan icra takibini ifade etmesi itibariyle her türlü alacağa karşı bu yola başvurulabilir ve bu yönteme karşı itiraz edilemez. Ancak belli şartlarla icra mahkemesinden geri bırakılması talep edilebilir. İlamsız icrada ise sadece para ve teminat alacakları için bu yola başvurulabileceği kurala bağlanmıştır.
İlamsız icra da “genel haciz yoluyla takip”, “kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip” ve “kiralanan gayrimenkullerin ilamsız icra yoluyla tahliyesi” olmak üzere üçe ayrılır. İtirazın iptali davası bu takip yollarından “genel haciz yoluyla takip” yolunun unsurları içerisinde bulunmaktadır. Alacaklının icra dairesinde takip işlemi başlatmasına karşın borçlunun ödeme emrine süresi içinde itiraz etmesi bu davada iptal edilecek itiraz unsurunu oluşturur. Bu itirazın gerçekleştirilmesi durumunda takip işlemi durur ve buna karşın alacaklı tarafından yapılabilecek üç şey bulunur. Bunlar; itirazın kendisine tebliğinden itibaren 6 ay içinde icra mahkemesinden itirazın geçici ya da kesin olarak kaldırılmasını talep etmek (2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu madde 68-68/a); itirazın tebliğinden itibaren 1 yıl içinde itirazın iptali davası açmak; bu sürelerin kaçırılması durumunda da genel hükümler çerçevesinde eda davası açmak.
Uzman İcra Avukatına Ulaşın
İcra Hukuku kapsamında yapılacak işlemlerin karışıklığı ve kesin sürelere bağlı olması sebebiyle hak kaybına sebep olabilmesi bu hukuk dalına ilişkin hukuki yardıma ihtiyaç duyulmasına sebep olmuştur. Hukuk büromuzda dikkatli, güvenilir ve mevzuata hakim avukatlarımızla bu konudaki sorunlarınızın en kesin çözümü için hizmet vermekteyiz.