✅ TCK Madde 268 | Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçunun |
✅ Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçunun cezası nedir? | İftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır. |
Suçun unsurlarını düzenleyen TCK m.267’nin yaptırım konusunda TCK m.268’deki iftira suçuna atıf yapması nedeniyle başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun cezası ile iftira suçunun cezası aynıdır:
- Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (TCK m.268 atfıyla TCK m.267/1).
- Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.(TCK m.268 atfıyla TCK m.267/2).
- Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (TCK m.268 atfıyla TCK m.267/3).
- Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur (TCK m.268 atfıyla TCK m.267/4).
- Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur (TCK m.268 atfıyla TCK m.267/5).
- Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır (TCK m.268 atfıyla TCK m.267/6).
- İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.(TCK m.268 atfıyla TCK m.267/8).
TCK Madde 268 Gerekçesi
Madde metninde iftira suçunun özel bir işleniş biçimi hakkında düzenleme yapılmıştır.
TCK 268 (Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu) Emsal Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu – Karar: 2017/285
- TCK 268
- Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması ve 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçları ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40. maddesinde düzenlenen kimliği bildirmeme kabahati unsurları çerçevesinde yapılan değerlendirmede; sanığın suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçlarından kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla E.D.’ye ait kimlik bilgilerini kullanması eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 268/1. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.*
Uyuşmazlığın isabetli bir biçimde çözümlenebilmesi için 5237 sayılı TCK’nın 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması ve 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçları ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40. maddesinde düzenlenen kimliği bildirmeme kabahati üzerinde durulması gerekmektedir.
I- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu:
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Adliyeye karşı suçlar” bölümündeki 268. maddede; “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde bu suçun iftira suçunun özel bir işleniş biçimini oluşturduğu belirtilmiştir. Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun iftira suçunun özel bir şekli olduğu madde sıralamasından da anlaşılmaktadır. TCK’nın 267. maddesinde iftira suçu düzenlendikten sonra
- madde kaleme alınmış, daha sonra iftira suçundaki etkin pişmanlık hükmünü içeren 269. madde düzenlenmiştir.
Ayrıca TCK’nın 268. maddesinin iptali istemiyle yapılan itirazın Anayasa Mahkemesince 22.05.2012 gün ve 3-95 sayı ile reddine karar verilmesinin yanında, 268. maddede iftira suçuna yapılan atfın sadece cezayla sınırlı olmadığı, 267. maddedeki iftira suçunun nitelikli hallerini düzenleyen fıkralar ile 269. maddedeki etkin pişmanlık hükümlerinin de 268. madde için geçerli olacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda failin işlediği bir suç nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendi kimliğini saklayarak, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması ve o kişi hakkında iftira atmışcasına soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olması durumunda, bu madde hükmü uygulanacaktır. Suçun oluşması için, failin daha önce bir suç işlemiş olması veya bir suçtan aranması, kendi kimliğini vermesi halinde hakkında bu suçtan işlem yapılacak olması gerekmektedir. Başka bir anlatımla bu suçun oluşması için, sanığın resmi belge düzenlemede yetkili memura başkasının kimliğini veya kimlik bilgilerini vermesi yeterli olmayıp, işlediği bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini kullanması gerekmektedir.
Örneğin; bir işyerinden hırsızlık yaparken yakalanan sanığın kolluk kuvvetlerine kendi kimliği yerine gerçek bir kişi olan kardeşinin kimlik bilgilerini vermesi durumunda kardeşi hakkında soruşturma yapılacak ve sanık da kendisi hakkında yapılacak olan soruşturmadan kurtulacaktır. Örnekten de açıkça anlaşılacağı üzere fail işlediği bir suçtan kurtulmak için kardeşinin adını vererek kardeşine iftira atmışcasına hakkında soruşturma yapılmasına neden olmaktadır.
II- Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu:
Uyuşmazlık konusu ile ilgili bir diğer suç olan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu da 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kamu güvenine karşı suçlar” bölümündeki 206. maddede; “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiştir.
Maddenin gerekçesinde; “Madde, doktrinde ‘fikrî sahtecilik’ olarak adlandırılan bir suç tipini düzenlemektedir. Kişi, kendi beyanıyla, sahte bir resmî belgenin düzenlenmesine neden olmak hakkına sahip değildir. Kişinin açıklamaları üzerine düzenlenen resmî belgenin bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması suçun oluşması için gereklidir. Aksi takdirde düzenlenen belge, yapılan beyanın doğruluğunu ispat edemeyeceğinden, kişi kendi beyanı ile böyle bir belgenin düzenlenmesine etmen olmuş sayılamaz ve kendisinin bu madde uyarınca cezalandırılmasının neden ve hikmeti kalmaz. O hâlde bakılacak husus şudur: Beyanın doğruluğu düzenlenen resmî belgeyle ispat edilecek ise, madde uygulanacaktır; buna karşılık beyanı alan memur, beyanın doğruluğunu tahkik edip, buna kanaat getirdikten sonra resmî belgeyi düzenlemek durumunda ise yani resmî belge sadece kişinin beyanı üzerine değil de, memurca yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise, bu maddedeki suç oluşmaz. Nitekim, kişiyi çok geniş bir surette ‘doğruyu söylemek’le yükümleyen İtalyan Ceza Kanunu’nun 483 üncü maddesi de aynı esası kabul etmiş ve İtalyan Yargıtayının yerleşmiş içtihadı da bu yönde olmuştur.
Bu nedenle, gümrük muayene memuruna, belirli bir malı ithal veya ihraç edeceği yolunda yalan beyanda bulunan kişi, bu maddedeki suçu işlemiş olmaz; zira beyanı alan gümrük muayene memuru sırf bu beyanla yetinmeyip, beyanın doğruluğunu incelemekle yükümlüdür.
Resmî belge ile doğruluğu ispat edilecek olayların ne olduğu, belgenin niteliğine göre belirir. Hâkime, değişik olaylar karşısında, yalan beyanın niteliğine göre temel cezayı belirlemek bakımından takdir yetkisi sağlamak maksadıyla maddedeki ceza üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası olarak saptanmıştır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Bu suçun oluşabilmesi için, yalan beyanın resmi belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse, kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır. Bununla birlikte suçun oluşması için kişinin beyanda bulunması yeterli olmayıp bu beyan üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir.
Yargısal kararlarda ve öğretide; kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olduğu, bir başka anlatımla beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmayıp, TCK’nın 206. maddesindeki suçun oluştuğu durumlara;
1-Kişinin, İl Çevre Müdürlüğünce düzenlenen idari para cezasının tahsilini engellemek için düzenlenen idari para ceza tutanağında adresini gerçeğe aykırı şekilde beyan etmesi,
2-Borçlu kişinin, haciz tutanağında kendisine ait malları üçüncü kişiye ait gibi beyan etmesi,
3-Hakkında trafik ceza tutanağı düzenlenecek kişinin, kendisine benzeyen başka bir kimsenin fotoğrafı bulunan sürücü belgesini trafik polisine göstermesi, bu belgedeki fotoğrafın kişiye benzemesi nedeniyle bu beyanın doğruluğunu araştırma zorunluluğu bulunmayan trafik görevlisince sürücü belgesi sahibi adına trafik ceza tutanağı tanzim edilmesi, gibi durumlar örnek olarak sayılmıştır.
Öğretideki görüşlere ve konuya ilişkin yargısal kararlara göre, bu suçta temel alınan husus; kamu görevlisi tarafından delil aranmaksızın, başkaca herhangi bir araştırma, inceleme ve işlem yapılmaksızın, doğrudan doğruya hukuki sonuç doğuracak ve ispat aracı oluşturacak nitelikte resmi belgenin düzenlenmesine dayanak alınan beyanlardır. Yalan beyanın doğrudan hukuki sonuç doğurmadığı, delil aracı oluşturmadığı hallerde ya da kamu görevlisinin görevi gereği bu beyanın gerçeğe uygunluğunu araştırıp, doğruluğuna kanaat getirdiği takdirde resmi belgeyi düzenlemesi, aksi durumda beyanı reddetmesi gerekiyorsa anılan suç oluşmayacaktır.
TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunu aynı Kanun’un 268. maddesinde düzenlenen başkalarına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan ayıran en önemli özellik, 268. maddede sanık işlediği bir suçtan kurtulmak amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini vererek gerçek kişi hakkında iftira sonucunu doğuran eylemiyle soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmaktayken, 206. maddede ise sanık kamu görevlisine kimliği hakkında yalan beyanda bulunmasıyla bir başkası hakkında soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmamaktadır. Örneğin; hakkında hırsızlık suçundan kamu davası devam eden ve yakalama kararı çıkarılan sanık A’nın rutin bir kontrolde gerçek kişi B’nin kimlik bilgilerini kullanması durumunda, kendisi hakkında yapılan kovuşturmayı engellemediğinden ve A’nın eylemi nedeniyle de B hakkında bir soruşturma ya da kovuşturma yapılmadığından, A’nın eylemi TCK’nın 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçunu da oluşturmayacaktır.
III- Kimliği Bildirmeme Kabahati:
Kimliği bildirmeme kabahati ise 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40/1. maddesinde; “Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40/1. madde gerekçesinde ise; “Kamu görevinin gereği gibi ifa edilebilmesi için, herhangi bir kamu göreviyle ilişkili olarak, kişiler gerektiğinde kimlik ve adresleriyle ilgili bilgileri kamu görevlilerine vermekle yükümlüdür. Bu bilgileri vermekten kaçınan ya da bu konularda gerçeğe aykırı bilgi verenler hakkında, bilgiyi soran kamu görevlisi tarafından idari para cezasına karar verilecektir” açıklamalarına yer verilmiştir.
Kimliği bildirmeme kabahati seçimlik hareketli bir kabahat olup kabahati oluşturan seçimlik hareketler; kimliğiyle ve/veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınma, kimliği ve/veya adresiyle ilgili gerçeğe aykırı beyanda bulunmaktır. Bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanın kamu göreviyle bağlantılı olarak sorulması sırasında olması yeterli olup “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçundan farklı olarak resmi bir belgenin düzenlenmesi esnasında olması şart değildir.
Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınması veya gerçeğe aykırı bilgi vermesinin kabahat oluşturabilmesi için bilgiyi soranın kamu görevlisi olması ve onun da kanunen bunu sormaya yetkili olup göreviyle bağlantılı olarak bu bilgiyi sormuş olması gerekir. Bu nedenle kamu görevlisi olmayan kişilerin kanunen kimlik sorma yetkileri olsa bile bu kişilere bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmayacaktır. Aynı şekilde kamu görevlisi olsa bile kanunen kimlik sorma yetkisi yoksa veya böyle bir yetkisi olsa dahi bilgiyi göreviyle bağlantılı olarak sormamışsa bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmaz.
Mevzuatımızda kamu görevlilerin kimlik sorma yetkisine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Örneğin; 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyetleri Kanunu’nun 4/A ve Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 46. maddeleri uyarınca polis ve jandarmanın suç işlenmesini önlemek ve işlenmiş suçların faillerini ele geçirmek için veya diğer kanuni yetkilerini kullanırken kendisinin polis veya jandarma olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini sorabileceği belirtilmiştir. Kimliği bildirmeme kabahati bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanda bulunma ile işlenmiş sayılır. Diğer bir anlatımla kimliği bildirmeme kabahatinin oluşabilmesi için fiilin yapılması yeterli olup kişinin kimliğinin belirlenememesi, kamu görevinin aksaması gibi bir neticenin gerçekleşmesi gerekli veya zorunlu değildir.
Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten çekinmesi ve özellikle de gerçeğe aykırı beyanda bulunması resmi belgede sahtecilik, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması, gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptırma gibi 5237 sayılı TCK’da yer verilen suçları oluşturabilir. Benzer şekilde söz konusu fiillerin 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanun’una (m.67/1) muhalefet, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanun’una (m.25) muhalefet ve 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanun’una (m.16) muhalefet gibi özel kanunlarda ihdas edilmiş suçları oluşturması da mümkündür. Ayrıca şahsın kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten çekinmesi veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40/1. maddesinde düzenlenen kimliği bildirmeme kabahatini de oluşturabilir. Bir fiil, hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise Kabahatler Kanunu’nun 15/3. maddesi uyarınca sadece suçtan dolayı yaptırım tatbik edilecek, ancak suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde kabahat dolayısıyla müeyyide uygulanabilecektir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
İ. 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 05.01.2007 tarih ve …/… değişik iş sayılı önleme araması kararının icrası kapsamında, olay günü saat 16.25 sıralarında H. istikametinden İ. istikametine seyreden ve ön kısmında plakası olmayan aracın durdurulduğu, yapılan aramada vites kutusu içinde 6136 sayılı Kanun kapsamında olan 1 adet tabanca ve 14 adet fişek ile şoför koltuğu kapısı iç cebindeki poşette çeşitli miktar ve vasıflardaki altınların ele geçirildiği, sanık M.O.’nun kamu görevlilerine kendisini E.D. olarak tanıtarak olay yakalama ve zapt etme tutanağının, doktor raporunun ve parmak izi basım formunun bu isimle düzenlenmesine sebebiyet verdiği ve sanık M.O.’nun gerçek kimliğinin parmak izi incelemesi sonucunda saptandığı olayda; sanık M. O.’nun, 6136 sayılı Kanuna muhalefet ve suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçlarından kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla E.D.’ye ait kimlik bilgilerini kullanması eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 268/1. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu – Karar: 2015/290
- TCK 268
- Sanığın çaldığı cep telefonunu kendi fotoğrafı bulunan ehliyet fotokopisini vererek müştekiye sattığı olayda, başkasına ait kimlik bilgilerinin soruşturma veya kovuşturma yapmaya yetkili adli makamlara verilmemesi nedeniyle başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu oluşmaz.
Adliyeye karşı suçlar bölümünde düzenlenen 5237 sayılı TCK’nın “Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması“ başlıklı 268. maddesi; “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş, madde gerekçesinde bu suçun iftira suçunun özel bir işleniş şekli olduğu ifade edilmiştir.
Kanuni düzenlemeye göre, kişinin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanması yaptırıma bağlanmıştır. Buna göre, failin işlediği suç nedeniyle hakkında başlatılan soruşturma veya kovuşturmada, kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, bu suçla ilgili muhakeme sürecini yürüten yetkili makamlara gerçekte var olan bir başkasının kimliğini veya kimlik bilgilerini kendi bilgileriymiş gibi vermesi halinde suç oluşacaktır. Başka bir anlatımla suçun oluşabilmesi için eylemin adli soruşturma ve kovuşturmayı yürütmekle görevli yetkili mercilere yönelik olarak yapılması gerekmektedir. Öte yandan, suçun oluşumu için, daha önce işlenmiş bir suçun varlığı da şarttır. Fail işlemiş olduğu suç nedeniyle ve suçu işledikten sonra soruşturma ve kovuşturmanın kendisine yönelmesini engellemek için kimliğini gizleme gayreti içine girmeli ve başkasına ait olduğunu bildiği kimlik veya kimlik bilgilerini yetkili mercilere vermelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın çaldığı cep telefonunu müşteki O.’ya ait üzerinde kendi fotoğrafı bulunan ehliyet fotokopisini vererek sattığı olayda, başkasına ait kimlik bilgilerinin soruşturma veya kovuşturma yapmaya yetkili adli makamlara verilmemesi nedeniyle başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun unsurları itibariyle oluşmadığının kabulü gerekmektedir.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/6641 Karar: 2018/270 Tarih: 11.01.2018
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu yönünden;
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, kanuni ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanığın, bir nedene dayanmayan yerinde görülmeyen temyiz itirazının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA,
2- Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak suçu yönünden;
Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın 05.10.2009 tarihinde yakalandığında yapılan üst aramasında uyuşturucu madde ele geçirildiği ve sanığın görevlilere mağdurun kimlik bilgilerini beyan ettiği ve bu şekilde mağdur hakkında uyuşturucu madde kullanmak suçundan kamu davası açılmasına sebebiyet verdiği olayda, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK.nun 268/1 maddesinde düzenlenen ‘‘başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması’’ suçunu oluşturduğu ve sadece bu suçtan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, yazılı biçimde ayrıca resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 11.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/4478 Karar: 2018/149 Tarih: 10.01.2018
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
1-Sahtecilik ve 6136 sayılı yasaya muhalefet suçlarından sanığın mahkûmiyetine ilişkin müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Toplanan deliller karar yerinde incelenip,sanığın suçlarının sübutu kabul,oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde vasıfları tayin edilip, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan,sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA,
2-Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçundan sanığın mahkûmiyetine ilişkin müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşması için; failin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması, TCK’nın 267/1. maddesinde tanımlanan “iftira” suçunun oluşması için ise, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesi gerekir.
Somut olayda; 22.07.2013 tarihli tutanak içeriğine göre, uygulama aramasında dur ihtarına uymayan sanığın yakalanması ve aracı yakınında silah bulunması üzerine kimliği sorulduğunda, üzerinde kendi resmi bulunan … adına düzenlenmiş bulunan sürücü belgesini verdiği, işlemler için karakola getirildiğinde cinayet ekibi tarafından sanığın tanınması üzerine parmak izi sorgulaması ile kimliğinin netleştirildiği, tutanakların gerçek kimlik bilgilerine göre tanzim edildiği olayda, hakkındaki bütün adli işlemlerin gerçek kimlik bilgileriyle yapıldığı, başkasının kimliğini ya da kimlik bilgilerini kullanarak kendisini suçsuz, diğer kişiyi ise işlemediği bir suçun faili olarak göstermediği anlaşılmakla; 5237 sayılı TCK’nın 268. maddesinde düzenlenen “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunun unsurlarının oluşmadığı gibi mağdur adına düzenlenmiş bir belge bulunmaması nedeniyle TCK’nın 206/1. maddesinde tanımlanan suçun da gerçekleşmediği, sanığın eyleminin 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. madde ve fıkrasında düzenlenen “kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunmak” kabahatini oluşturduğunun gözetilmemesi,
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak sanığın lehine bulunan ve eylemine uyan 5326 sayılı Yasanın 40/1. maddesinde öngörülen idari para cezasının miktarına göre 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 20/2-c maddesinde yazılı zamanaşımının, eylemin gerçekleştiği 22.07.2013 tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşıldığından, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta CMUK’nın 322 ve Kabahatler Kanunu’nun 24. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bulunduğundan Kabahatler Kanunu’nun 20/1. maddesi uyarınca sanık hakkında İDARİ PARA CEZASI VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 10.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/1194 Karar: 2017/9436 Tarih: 25.09.2017
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
I-)Sanıklar hakkında şikayetçi Sefer’e yönelik hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53. madde 1. fıkra 1. fıkra b bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … eşi ile sanık …‘ın temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeple isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkralarından “TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair bölümlerin” çıkartılarak, yerlerine “Kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 Sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin (a), (c), (d) ve (e) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına” cümlesinin eklenmesi suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
II-)Sanıklar …, … hakkında şikayetçi S.’e yönelik işyeri dokunulmazlığını ihlal ve katılan …‘e yönelik hırsızlık suçları ile sanık … hakkında başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;
1-)Sanık … hakkında başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu bakımından, Ceza Genel Kurulunun 01.04.2014 gün ve 542-153 Sayılı kararında da vurgulandığı üzere, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun işlenme şekillerinden birisi de kişilerin işledikleri suç sebebiyle haklarında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendisiyle ilgili belge düzenleyen kamu görevlisine kimlik bilgilerine dair olarak yalan beyanda bulunmasıdır. Ancak bu halde kimlik bilgileri kullanılan kişinin gerçekte var olmayan hayali veya hayatta olmayan bir kişi olması gerekir. Aksi halde sanığın eylemi “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunu değil “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunu oluşturacaktır.
TCK’nın 268. maddesinde; “İşlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna dair hükümlere göre cezalandırılır” şeklinde iftira suçunun özel bir işleniş biçimi olarak düzenlenen “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunda ise kimlik veya kimlik bilgileri kullanılan ve suç tarihi itibariyle yaşayan gerçek kişiler suçun mağduru konumundadır.
Somut olayımızda, alkollü olduğu anlaşılan sanığın aracı ile seyir halinde iken kolluk görevlilerince durdurulduğunda kimliğinin bulunmadığını adının … olduğunu belirttiği her ne kadar aynı araçta bulunan eşinin örtüşen beyanı kontrol edildiğinde belirtilen … adına ait anne ve baba ad bilgilerinin doğruluğu kolluk görevlilerince anlaşılmış ise de çelişkili beyanlar üzerine kolluk görevlilerince tekrar sorulduğunda sanığın bu kez gerçek ismini belirttiği ve aşamalardaki tüm savunmalarında da gerçek kimliğini beyan etmek suretiyle savunmada bulunduğunun anlaşılması karşısında sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
2-)Sanıklar …, … hakkında şikayetçi S.’e yönelik işyeri dokunulmazlığını ihlal suçu bakımından, sanıkların savunmaları, şikayetçi beyanı, olay yakalama ve olay yeri inceleme tutanaklarına göre, sanıkların, şikayetçinin iş yerinin kapı kilidini kırdıkları fakat içeri giremeden olay yerine gelen kolluk görevlilerini görmeleri üzerine kaçtıklarının anlaşılması karşısında, işyeri dokunulmazlığını bozma suçlarının teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmeden tamamlanmış suçtan hüküm kurularak fazla cezaya hükmedilmesi,
3-)Kabule göre de; Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53. madde 1. fıkra 1. fıkra b bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,
4-)Sanıklar … ve … hakkında katılan …‘e yönelik hırsızlık suçu bakımından, hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde 29906 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 Sayılı TCK’nın 141. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun da uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 5237 Sayılı TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca; ‘‘Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.’’ hükmü de gözetilerek 6763 Sayılı Kanun’un 35. maddesiyle değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı kanunun 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … eşi ile sanık …‘ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan (katılan …‘e yönelik hırsızlık suçu bakımından diğer yönleri incelenmeyen) hükümlerin açıklanan sebeple 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca, tebliğnameye kısmen uygun olarak BOZULMASINA, 25.09.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/10622 Karar: 2017/1142 Tarih: 06.03.2017
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
I- )Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik sanığın temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,
Bozmayı gerektirmiş ise de yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlerden TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair olan tüm kısımların çıkartılması ile yerlerine “TCK’nın 53. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilmek suretiyle uygulanmasına” ibaresi eklenmek suretiyle, sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
KARAR : II-Sanık hakkında iftira suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise ;
1- )18.05.2011 tarihinde Asayiş Şube Müdürlüğüne bağlı ekiplerce yapılan kimlik kontrolünde sanığın üzerinde kendi resmi bulunan ancak … adına düzenlenmiş sahte nüfus cüzdanını ibraz ederek kendisini … olarak tanıtmasından ibaret eylemi ile sanığın bu aşamada işlediği bir suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemediği, başkasının kimliğini ya da kimlik bilgilerini kullanarak kendisini suçsuz, diğer kişiyi ise işlemediği bir suçun faili olarak göstermediği cihetle 5237 Sayılı TCK’nun 268. maddesindeki suçun unsurları oluşmayacağı; ancak … adına düzenlenen nüfus cüzdanının sahteliğinden bahisle başlatılan tahkikatta sanığın bu kez kendisini … olarak tanıttığı,göz altına alınma işlemlerinin …‘in kimlik bilgileri ile yapıldığının anlaşılması karşısında, sanığın adli soruşturma sırasında …‘in kimlik bilgilerini kullanarak sahtecilik suçundan işlem yapılmasına engel olmasından ibaret eyleminin bir bütün halinde, gerçek bir kişinin kimlik bilgilerinin verilmesi sebebiyle 5237 Sayılı TCK’nun 268/1. maddesindeki “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanması” suçunu oluşturacağı gözetilmeden, sanığın birden fazla kişiye ait kimlik bilgilerini kullandığı gerekçeleri ile 43/1 maddesince fazla ceza tayini ;
2- )Sanığın 19.05.2011 tarihli kolluk ifadesinde iftirasından kendiliğinden dönerek gerçek kimliğini bildirdiğinden; etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma şartları oluştuğunun gözetilmemiş olması yasaya aykırı ise de;
SONUÇ : Yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususların 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasındaki iftira suçundan kurulan 2 numaralı bendin 43.maddesinin uygulanmasına dair olan fıkrasının tümden çıkartılarak yerine “Sanığın pişmanlığı göz önüne alınarak 269/2 maddesi uyarınca 3/4 oranında indirim yapılarak 3 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA” ibareleri eklenmek suretiyle, sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 06.03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/475 Karar: 2017/571 Tarih: 01.02.2017
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
206.maddesindeki “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak” suçunun oluşabilmesi için, sanığın açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir.
268.maddesinde tanımlanan başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşması için; failin işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması, 267/1. maddesinde tanımlanan “iftira” suçunun oluşması için ise, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesi gerekir.
Somut olayda; yakalama tutanağı içeriğine göre, kolluk üst aramasında üzerinde kriminal rapora göre esrar maddesi bulunan sanığın, kendisi hakkında soruşturma yapılmasını engellemek amacıyla kolluk görevlilerine kendisini kardeşinin ismi ile tanıtarak, ilgili hakkında uyuşturucu bulundurmaktan dava açılmasına sebebiyet veren sanığın eyleminin, 5237 Sayılı TCK’nun 268/1. maddesinde öngörülen “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde “ resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak” suçundan mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de; sanığa 5237 Sayılı Kanun’un 206/1. maddesi gereğince 3 ay hapis cezası verildiği, sanık hakkında 62. madde uygulandığında 2 ay 15 gün hapis cezası yerine 5 ay hapis cezasına hükmedilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/ son maddesi gereği sonuç ceza itibariyle kazanılmış hakların saklı tutulmasına, 01.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/9239 Karar: 2017/66 Tarih: 10.01.2017
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
I-)Resmi belgede sahtecilik suçundan verilen karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanığın gözaltında geçirdiği sürenin 63. maddesi gereğince infaz aşamasında cezasından mahsup edilmesi mümkün görülmüştür.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1-)Mükerrirlere özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbirinin ne şeklide uygulanacağı, süresi ve bu konuda karar verecek merci 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un düzenlenmiş olup, aynı maddenin ı ile de tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde şartla salıverilmeye dair hükümlerin uygulanacağının hükme bağlandığı, bu sebeplerle denetimli serbestlik tedbirinin süresinin infaz aşamasında tayin ve tespitinin yapılması gerektiği gözetilmeden, infazı kısıtlar biçimde 2 yıl süre ile denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilmesi,
2-) 53. maddesinin ı uyarınca “velayet hakkından, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksunluğun” sanığın sadece kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoyu haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden fıkranın tamamını kapsar biçimde yazılı şekilde hüküm kurulması,
Yasaya aykırı,
3-)T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, 53. maddesine dair olan, 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,
Bozmayı gerekirmiş ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususların, 6723 Sayılı yasa ile değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından “ 53. maddesinin uygulanmasına dair tüm kısımların” çıkarılması ile yerine “ 53. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilmek suretiyle uygulanmasına” denilmek ve 58. maddesinin uygulanması ile ilgili bölüm çıkartılarak yerine ‘‘Nevşehir 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2005/125 Esas, 2006/125 Karar sayılı ilamının tekerrüre esas olduğu anlaşılmakla, 58/6-7. maddeleri uyarınca verilen cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına” ibaresi eklenmek suretiyle, sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
II-)Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan verilen karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Sanığın, kolluk tarafından yapılan kimlik kontrolünde üzerinde kendi resmi bulunan … adına düzenlenmiş suça konu sahte nüfus cüzdanını ibraz ettiği, ancak kolluk görevlilerinin sanığı daha önceden tanıdıkları ve sanığın gerçek kimliğinin tutanak tutulmadan önce tespit edildiği olayda, hakkındaki bütün adli işlemlerin gerçek kimlik bilgileriyle yapıldığı, işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engelleyemediği, başkasının kimliğini ya da kimlik bilgilerini kullanarak kendisini suçsuz, diğer kişiyi ise işlemediği bir suçun faili olarak gösteremediği ve 5237 Sayılı TCK’nun 268. maddesinde düzenlenen suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 6723 Sayılı yasa ile değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/17890 Karar: 2016/12840 Tarih: 06.12.2016
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
I-)Sanık …‘un annesi …‘un temyiz talebinin incelenmesinde;
Sanığın yokluğunda verilen 29.09.2010 tarihli hükmün birlikte oturduğu annesi…‘a 10.11.2010 tarihinde tebliğ edildiği, yasal süresinde 15.11.2010 tarihinde annesi tarafından kararın temyiz edildiği, sanık …‘un temyiz tarihinde 18 yaşından büyük olduğu ve UYAP tan alınan nüfus kayıt örneğine göre de annesinin vasilik görevinin olmadığı dolasıyla CMK’nın 262. maddesi uyarınca kararı temyiz edebilecek yasal temsilci sıfatının bulunmadığı, ayrıca Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 29.04.2014 tarih, 2011/17758 Esas ve 2014/8564 Karar sayılı ilamı ile sanığın annesine yapılan tebligat tarihinde cezaevinde olduğu ve usulüne uygun bir tebligattan bahsedilemeyeceği belirtilerek yapılan iadeden sonra, 26.08.2014 tarihinde yapılan usulüne uygun tebligata rağmen kararı temyiz etmediğinin anlaşılması karşısında; kararı temyize hakkı bulunmayan sanık …‘un annesi …‘un temyiz talebinin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nun 317. maddesi gereğince tebliğnameye aykırı olarak REDDİNE,
II-)Sanık … (Alınca) hakkında başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma suçundan verilen hükme yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;
Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarih, 2014/140 Esas ve 2015/85 Sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının da kapsam ve içerik itibarıyla infaz aşamasında mahallinde gözetilebileceğinden,bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre, sanık …‘un (Alınca) temyiz nedeni yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
III-)Sanıklar … ( Alınca), …, … ve … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz nedenlerinin incelenmesinde;
Katılan … vekilinin kararı, sanıklar hakkında hırsızlık suçundan verilen mahkumiyet hükmünde dilekçe yazım ücreti yerine, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirterek temyiz ettiği anlaşılmakla, yapılan temyiz incelemesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre, suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri de yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-)Hakkında katılma kararı verilen ve kendisini vekil ile temsil ettiren katılan … lehine 1136 Sayılı Kanun’un 168. maddesiyle hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca, 1.000,00 TL maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken, 175,00 TL dilekçe yazım ücretinin sanıklardan alınarak katılana verilmesine hükmedilmesi,
2-)T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması sebebiyle iptal kararı doğrultusunda TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … (Alınca), … ve … ile katılan … vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin açıklanan sebeplerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 Sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından vekalet ücretine ve TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair bölümler çıkarılarak yerlerine “Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/1. madde ve fıkrası uyarınca 1.000,00 TL vekalet ücretinin sanıklardan payları oranında eşit olarak alınarak katılana verilmesine” ve “Sanıkların, kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanıkların, 5237 Sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin (a), (b), (c), (d), (e) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm oldukları hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmalarına, TCK’nın 53. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilmek suretiyle uygulanmasına cümlesi yazılmak suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
IV-)Sanıklar … ve … hakkında iftira suçundan verilen mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde:
5237 Sayılı TCK’nın 268. maddesine göre, işledikleri suç sebebiyle kendileri haklarında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimsenin, iftira suçuna dair hükümlere göre cezalandırılabileceği, somut olayda ise, sanıklar … ve …‘in kendileri hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılmasını önlemek amacı taşımayan, savunma hakkı kapsamında verdikleri beyanlarına dayanılarak, iftira kastı bulunmayan sanıkların beraatleri yerine, yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve …‘in temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin açıklanan sebeple tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 06.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/8294 Karar: 2016/5319 Tarih: 15.06.2016
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
I- ) Sanık hakkında başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik incelemede;
Kolluk görevlilerinin hırsızlık suçuyla ilgili yaptıkları araştırmalar sonucu şüphelendikleri sanığın kullanımındaki aracı takip ettikleri, sanığın araç ile durduğu esnada yanına gidip kimlik sormaları üzerine kendisini Bülent olarak tanıttığı ve sanığın üzerinde kendi resmi yapıştırılmış olan …‘a ait sürücü belgesinin bulunmasından sonra sanığın gerçek kimliğini söylemesi üzerine tutanak ve işlemlerin gerçek kimliğine göre yapıldığı olayda; 5237 Sayılı TCK’nın 268. maddesinde düzenlenen suçun oluşabilmesi için, failin işlediği bir suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendi kimliğini saklayarak, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması ve o kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olması gerektiği, sanığın kimlik bilgilerini verdiği … adlı kişi hakkında herhangi bir hukuki işleme sebebiyet vermediği cihetle, sanık hakkında unsurları oluşmayan suçtan beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
II- Sanık hakkında mühürde sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik incelemede;
Yapılan duruşmaya toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın ve katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine;
Ancak;
1- ) Resmi evrakta sahtecilik suçlarının konusunu oluşturan belgenin, taşınabilen bir şey üzerine yazılıp da hukuki hüküm ifade eden, bir olayı kanıtlamaya yarayan, üzerinde yazıların bulunduğu nesne olduğu, 5237 Sayılı TCK’nun 204. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, belgenin varlığının kabulü için mutlaka yazılı kağıdın bulunmasının zorunlu olmadığı, bir metal levha üzerine yazı yazılması halinde de diğer unsurların varlığı durumunda belgeden söz edilebileceği, bu bakımdan araç plakalarının da resmi belge olarak kabulü gerekeceğinin vurgulanması karşısında, sahte oluşturulan plakanın bilerek kullanılması eyleminin 5237 Sayılı TCK’nun 204/1. maddesine uyan resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgı sonucu mühürde sahtecilik suçundan hüküm kurulması,
2- ) Hüküm fıkrasında “TCK’nın 52. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına” denildikten sonra, sonraki fıkrada “51, 52 maddenin tatbikine” denilerek hükmün karıştırılması,
3- ) Adli emanette bulunan suç eşyalarının delil olarak dosyada saklanması yerine, 54. maddesine göre müsaderesine karar verilmesi,
4- ) T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca tebliğnamedeki istem gibi BOZULMASINA, 326/ son maddelerinin gözetilmesine, 15.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/19561 Karar: 2016/6145 Tarih: 13.06.2016
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
Gerekçeli karar başlığında, suçtan zarar gören ve usulüne uygun şekilde davaya katılmasına karar verilen katılanlar …, …, … ve …‘nun müşteki olarak gösterilmesi mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak kabul edilmiş, gerekçeli karar başlığında gösterilmeyen katılan …‘in ise mahallinde gerekçeli karar başlığına eklenmesi mümkün görülmüştür.
Sanık …‘in oto kiralama işiyle uğraşan katılan …‘e ait … isimli işyerinden … isimli şahsa ait kimlik bilgilerini kullanarak … plaka sayılı aracı kiraladığı, kira süresi dolmadan sanığın katılanı telefon ile arayarak kiraladığı aracın arıza yaptığını ve servise bıraktığını, yeni araç kiralamak istediğini, aracı teslim almak üzere kardeşini gönderdiğini ve … havalimanında beklediğini söylemesi üzerine katılanın ..plaka sayılı aracı .. havalimanında bekleyen ve…. isimli şahsın kimlik bilgilerini kullanan temyiz dışı sanık …‘ya 3 günlük kira sözleşmesi yaparak aracı teslim ettiği, sanık …‘in ruhsat sahibi katılan … adına düzenlenmiş ele geçirilemeyen sahte nüfus cüzdanını kullanarak … plakalı aracı 28.10.2010 tarihinde … Noterliğinin araç satış sözleşmesi ile 25.000 TL karşılığında katılan …‘ya satarak parasını aldığı, yine temyiz dışı sanık …‘nın ruhsat sahibi … adına düzenlenmiş ele geçirilemeyen sahte nüfus cüzdanını kullanarak … plakalı aracı … Noterliği’nin 22.10.2010 tarihli araç sözleşmesi ile 42.250 TL’ye karşılığında katılan …‘e satarak parasını aldığı, sanığın temyiz dışı sanık … ile eylem ve fikir birliği içinde üzerine atılı suçları işlediğinin iddia edildiği olayda;
1- )Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanığın ikrara dayalı savunması, tutanaklar ile dosya kapsamından sanığın üzerine atılı suçları işlediğinin sabit olduğu anlaşılmakla mahkemenin sanığın mahkumiyetine yönelik kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Noterce düzenlenen araç satış sözleşmesinin kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olduğu gözetilip, sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen cezanın TCK’nın 204/3. maddesi uyarınca artırılması gerekirken, yazılı şekilde eksik ceza tayini aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi olarak değerlendirilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
2- )Sanık hakkında başkalarına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
İftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde öngörülen, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için, kişinin önce bir suç işlemesi daha sonra bu suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla adli makamlara başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini vermesi gerekmektedir. dosya içinde mevcut 07.01.2011 tarihli Olay ve Yakalama Tutanağı içeriğinden sanığın kendisini yakalayan görevli polis memurlarına gerçek kimlik bilgilerini verdiği, sahte kimlik ile araç kiralama ve araç satışı sırasında başkası adına düzenlenmiş sahte kimlik bilgilerinin kullanılması şeklindeki eyleminin, TCK’nın 268/1. maddesinde yer alan suçun yasal unsurlarını oluşturmayacağı gözetilmeden, sanığın atılı suçtan beraatı yerine yazılı şekilde mahkumiyetine hükmolunması,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 13.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/18281 Karar: 2016/2249 Tarih: 14.03.2016
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
I- ) Resmi belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik sanık müdafinin temyizinin incelenmesinde;
Sanığın, muhtarlıktan aldığı sahte talep belgesiyle nüfus müdürlüğünde nüfus cüzdanı çıkarttığının iddia ve kabul olunması karşısında, hakkında zincirleme suça dair hükümlerin uygulanmaması isabetsizliği aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesinin uygulanmasında, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Yapılan yargılamada, toplanan deliller karar yerinde incelenip yüklenen suçun sübutu kabul, soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin, cezayı artırıcı ve azaltıcı sebebin bulunmadığı takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık müdafinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,
II- Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik sanık müdafinin temyiz incelemesine gelince;
1- )5237 Sayılı TCK’nun 268. maddesinde tanımlanan suçun oluşabilmesi için sanığın öncelikle bir suç işleyip kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanmasının gerektiği, somut olayda ise hakkında kesinleşmiş mahkumiyet hükmü nedeni ile yakalama kararı bulunan sanığın yakalanmamak maksadıyla başkasına ait kimlik ya da kimlik bilgilerini kullanmaktan ibaret eyleminin 5237 Sayılı TCK’nun 268. maddesinde tanımlanan suçu oluşturmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi yasaya aykırı,
Kabul ve uygulamaya göre de;
2- )5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesine dair uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 14.03.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/8378 Karar: 2016/4023 Tarih: 07.03.2016
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 268/1 maddesi yollamasıyla TCK’nın 267/1. maddesince kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin yapılan incelemesinde;
İftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde öngörülen “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunun oluşabilmesi için, kişinin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması gerektiği, somut olayda atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden yazılı şekilde beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi;
Sanık hakkında 4733 sayılı kanunun 8/1 maddesi gereğince kurulan makumiyet hükmüne yönelik yapılan incelemede ise;
Sanığın baştan beri değişmeyen savunmalarında atılı suçu işlemediğini savunması karşısında, dava konusu eşyaların ele geçtiği depoyu suç tarihi öncesinde … tarafından kiralanması nazara alınarak duruşmada yalnızca olaya ilişkin tanık sıfatıyla beyanı alınanın sanıkla aynı ortamda bulundurulup yüzleştirme işlemi yaptırılması, bunun mümkün olmaması halinde sanığın temin edilecek fotoğrafları tanığa gösterilerek ve tanıktan suça konu eşyanın ele geçtiği depoyu olay tarihi öncesinde “…” adıyla sanık tarafından kiralanıp kiralanmadığına ilişkin kesin olarak teşhis ve tespiti yapıldıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi,
Kabul ve uygulamaya göre ise;
Sanık hakkında 4733 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı cihetle, 15.04.2008 tarihli ve 26848 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 15.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5752 sayılı Yasa’nın 3. maddesi ile değişik 4733 sayılı Yasa’nın 8/1.maddesinde yer alan “Ticari amaç olmaksızın, kendi ürettiği ürünleri kullanarak elli kilogramı aşmayan sarmalık kıyılmış tütün elde eden veya üçyüzelli litreyi aşmayan fermente alkollü içki imal edenler haricinde, Kurumdan tesis kurma ve faaliyet izni almadan; tütün işleyenler veya tütün mamulleri, etil alkol, metanol ya da alkollü içki üretmek üzere fabrika, tesis veya imalathane kuran ve işletenler bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin günden onbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiş olup, sanıktan ele geçen eşyalar ile birlikte eşyaların ele geçtiği depo olarak nitelendirilen yerin “imalathane” olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine ilişkin tespit yapılması anılan yerin 4733 sayılı kanunun 8/1 maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceğinin anlaşılması halinde ise sanığa atılı eylemin 4733 sayılı kanunun 8/4 maddesi kapsamında kaldığı gözetilerek hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi;
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 07.03.2016 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1232 Karar: 2016/2060 Tarih: 29.02.2016
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
1-)Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 20.05.2013 tarihli ve 2013/3027 esas, 2013/8144 Sayılı ilamında da belirtildiği üzere, iftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için, failin işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanarak başkası hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını sağlaması gerektiği, somut olayda hakkındaki yakalama kararma istinaden aranan sanığın yakalanmamak için kaldığı otele gelen polis memurlarına … adına düzenlenmiş kimlik fotokopisini ibraz ederek, kendisini bu kişi olarak tanıtmak şeklindeki eyleminin TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında,
2-)5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 53/3. maddesinde yer alan “Mahkum olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme karşısında, aynı maddenin 1-c bendinde yer alan hak yoksunluğunun sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıvermeden sonra uygulanamayacağı, kendi alt soyu dışındaki kişiler bakımından vesayet ve kayyımlıkla ilgili hak yoksunluğunun ise cezanın infazının tamamlanmasına kadar devam edeceği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde,
İsabet görülmemiştir.
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 23.12.2014 gün ve 94660652-105-09-10937-2014-22965/76118 Sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak tebliğ olunmuştur.
KARAR : I-) Olay:
Hakkında yakalama kararı olduğu belirtilen sanığın, yakalandığında kendisini mağdur … olarak tanıtıp onun kimlik bilgilerini kullandığı, … hakkında da yakalama kararı bulunması sebebiyle bu isimle 2. Sulh Ceza Mahkemesine sevkedilerek 2011/269 D. İş sayılı evrak üzerinden … olarak beyanda bulunduğu, daha sonra parmak izi incelemesinden sanığın gerçek isminin … olduğunun tesbit edilmesi üzerine sanık hakkında başkalarına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan dolayı dava açıldığı ve sanık hakkında TCK’nın 268/1. maddesi delaleti ile 267/1, 53, 58. maddeleri gereğince mahkumiyet kararı verildiği, kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.
II- Kanun yararına bozma istemine dair uyuşmazlığın kapsamı:
Dosya kapsamına göre, iftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için, failin işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanarak başkası hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını sağlaması gerektiği, somut olayda, hakkındaki yakalama kararına istinaden aranan sanığın yakalanmamak için kaldığı otele gelen polis memurlarına … adına düzenlenmiş kimlik fotokopisini ibraz ederek, kendisini bu kişi olarak tanıtmak ve beyanda bulunmak şeklindeki eyleminin TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağı, yine uygulanan TCK’nın 53/3. maddesinde yer alan “mahkum olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme karşısında, aynı maddenin 1-c bendinde yer alan hak yoksunluğunun sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıvermeden sonra uygulanamayacağı, kendi alt soyu dışındaki kişiler bakımından vesayet ve kayyımlıkla ilgili hak yoksunluğunun ise cezanın infazının tamamlanmasına kadar devam edeceği hususlarının gözetilmemesi, bozma isteminin konusunu oluşturmaktadır.
III- Hukuksal Değerlendirme:
İftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için, failin işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması gerektiği, resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında başkasının kimlik bilgilerini kullanma eyleminin ise TCK’nın 206/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı;
Somut olayda; hakkındaki arama kararından kurtulmak amacıyla belge düzenleme yetkisine sahip kolluk kuvvetlerine kendisini mağdur … olarak tanıtan ve bu doğrultuda beyanda bulunan sanığın eyleminin TCK’nın 206. maddesinde yazılı resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağı hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında ve TCK’nın 53. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki “velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan” yoksunluğun sanığın sadece kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoyu haricindekiler yönünden ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceğinin gözetilmemiş olması ve ayrıca TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 Sayılı iptal kararının gözetilmesi gerektiğinden verilen kararda hukuka uygunluk görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 25.12.2012 tarihli ve 2011/545 esas, 2012/872 Sayılı kararının, 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün iptali ile hukuka aykırılığın CMK’nın 309/4-d maddesine istinaden düzeltilmesi mümkün görüldüğünden;
SONUÇ : “1-)Sanığın sübut bulan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan eylemine uyan TCK’nın 206. maddesi gereğince suçun işleniş şekil ve özellikleri, suç sebep ve saikleri, meydana gelen zararın ağırlığı nazara alınarak takdiren ve teşdiden 6 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,
2-)Sanığın bu cezasından başkaca artırım ve indirim yapılmasına yer olmadığına,
3-)Sanığın sabıkalı hali ve suç işleme hususundaki eğilimi nazara alındığında, cezanın ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde ilerde suç işlemekten çekineceğine dair dairemizde olumlu kanaat oluşmadığından sanık hakkında TCK’nın 51. maddesiyle CMK’nın 231/5. maddelerinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına,
4-)Sanığın kişiliği ve suçun işlenmesindeki özellikler gözetilerek hakkında TCK’nın 50. maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına,
5-)Sanığın adli sicil kaydındaki Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/218 esas 2010/310 karar sayılı ilamı dikkate alınarak TCK’nın 58. maddesi gereğince cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına,
6-)Sanığın 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddenin 1. fıkras 1. fıkrasının (C) bendinde yer alan kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıverme tarihine diğer bentlerde yazılı haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına,” diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.02.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6748 Karar: 2016/1071 Tarih: 18.02.2016
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
Suça sürüklenen çocuk hakkında sosyal inceleme raporu alınmamasının gerekçesi kararda belirtildiğinden 5395 Sayılı Kanun’un 35/3. maddesine muhalefet edildiğine dair tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine;
Ancak;
1- ) İftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde öngörülen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için, kişinin işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması gerektiği, somut olayda, çevreyi rahatsız eden kişilerin bulunduğunun ihbarı üzerine olay yerine giden görevlilere başka dosyalardan araması olabileceğini düşünerek abisi mağdura ait kimlik bilgilerini veren suça sürüklenen çocuğun, dosya içeriğindeki olay tutanağına göre suç teşkil eden fiilinin belirtilmemesi karşısında, eyleminin Kabahatler Kanunu 40. maddesine uygun olduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- ) Kabul ve uygulamaya göre ise;
a- ) Suça sürüklenen çocuğun mağdur hakkında herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma yapılmadan gerçek kimliğini açıklayıp etkin pişmanlıkta bulunması karşısında hakkında TCK’nın 269/1. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
b- ) Adli sicil kaydına göre daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olan suça sürüklenen çocuk hakkındaki kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında uygulama maddesi olarak TCK’nın 50/3, 50 /1-a. maddelerinin gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 232/6. maddesine muhalefet edilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 18.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/8492 Karar: 2015/31112 Tarih: 23.11.2015
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre resmi belgede sahtecilik suçu yönünden Cumhuriyet savcısı, sanık ve müdafinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1- ) Hakkında yakalama emri bulunan sanığın olay tarihinde yakalandığında, üzerinde kendi resmi bulunan abisi M. A. adına düzenlenmiş suça konu sahte sürücü belgesini görevlilere ibraz ettiği, yapılan araştırma sonucunda sanığın gerçek kimliğinin tespit edildiği olayda, işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemediği, başkasının kimliğini ya da kimlik bilgilerini kullanarak kendisini suçsuz, diğer kişiyi ise işlemediği bir suçun faili olarak göstermediği ve 5237 sayılı TCK’nun 268. maddesinde düzenlenen suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
2- ) Sanık hakkında tekerrüre esas alınan eski hükümlülüğe ilişkin ilam örneğine verilen şerhte, ilamın sanık yönünden temyiz olunmaksızın kesinleştiği belirtilmekle beraber, kesinleşme tarihi olarak 24.12.2009 gösterildiği, suç tarihi itibariyle kesinleşme tarihinde zamanaşımının gerçekleşmiş olacağı yine ilamda lehe aleyhe kanun karşılaştırılmasında sonuç olarak sanık aleyhine hüküm kurulduğu anlaşılmakla, bu itibarla kararın kesinleşme tarihi üzerindeki tereddütü gidermek için, kesinleşme tarihinin kesin olarak tespiti ile sonucuna göre 58. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağına karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısı, sanık ve müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 23.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3780 Karar: 2015/2954 Tarih: 02.10.2015
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
Gerekçeli karar başlığında suç adının “Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” yerine “Memura yalan beyan” olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata kabul edilmiştir.
İftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde öngörülen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için kişinin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması gerektiği, bunun dışında resmi belgenin düzenlenmesinin gerektiği durumlarda resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine karşı başkasının kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma eyleminin ise TCK’nın 206. maddesine uyan suçu oluşturacağı, hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerektiren bir suç bulunmayan veya resmi bir belgenin düzenlenmesini de gerektirmeyen hallerde görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişinin eyleminin ise 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40. maddesine aykırılık olarak değerlendirileceği,
Somut olayda; D.. Otelinin lobisinde otururken kendisini Devlet Bakanı N. Ç.’nun oğlu M. Ç. olarak tanıtmasından dolayı şüphe üzerine ifadesine başvuran kamu görevlisine kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunan sanık hakkında, bir suç soruşturması ve resmi bir evrak düzenlenmesi zorunluluğu da olmaması karşısında, sanığın eyleminin 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40. maddesinin birinci fıkrası kapsamında kabahat oluşturduğu, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 02.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/187 Karar: 2015/119 Tarih: 16.03.2015
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
Sanığın temyiz dilekçesi içeriğine göre, mahkumiyet hükmünü temyiz ettiği gözetilerek yapılan incelemede:
5237 sayılı TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşması için; failin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması gerektiği, dosya kapsamında minibüs şöforlüğü yapan sanığın müştekiye ait sürücü belgesini bir şekilde ele geçirdikten sonra bu belge üzerinde herhangi bir tahrifat yapmadan kolluk tarafından yapılan yol kontrollerinde ibraz edip müşteki adına farklı tarihli dört kez idari para cezası tutanaklarının düzenlenmesine sebebiyet vermesi ve bu durumun müşteki tarafından anlaşılması üzerine sanığın kolluk görevlilerine gerçek kimliğini beyan ettiği olayımızda sanığın eylemlerinin zincirleme biçimde 5237 sayılı TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesi sırasında yalan beyan suçunu oluşturacağının gözetilmemesi,
Kabule ve uygulamaya göre de;
1- Anayasa Mahkemesi’nin 17.03.2012 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan ve 17.03.2013 tarihinde yürürlüğe giren, 17.11.2011 gün, 2011/115-154 sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nın 267/7. maddesinin iptaline karar verildiği dikkate alındığında sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
2- Sanık hakkında unsurları gerçekleşmediği halde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması ve ayrıca hükümde belirtilen TCK’nın 269/4b maddesine göre 1/3 yerine yarı oranında indirim yapılması,
3- Sanık hakkında tayin olunan sonuç hapis cezasının 1 yıl 6 ay 22 gün yerine 2 yıl 1 ay olarak fazla belirlenmesi ve yanlış belirlenen sonuç ceza miktarına göre de TCK’nın 51 ve CMK’nın 231. maddelerinin uygulanmamasına karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı (BOZULMASINA), 16.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/35881 Karar: 2014/34547 Tarih: 01.12.2014
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
A- )Sanığa yükletilen görevi yaptırmamak için direnme, hakaret ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu,
Sanık hakkında ı da gözetilerek asgari haddin üzerinde ceza tayini gerektiği gözetilmemiş ve sanığın sabıka kaydında tekerrüre esas geçmiş mahkumiyeti bulunmasına karşın, TCK’nın 58. maddesi uygulanmamış ise de, karşı temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,
Anlaşıldığından sanık L. ve müdafiinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA,
B- )Başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- ) 268. maddesinde tanımlanan suçun oluşabilmesi için kişinin, işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla başka bir gerçek kişiye ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması gerekir. Maddede düzenlenen suçta, fail, sadece kimliği hakkında yalan beyanda bulunmamakta, aynı zamanda başkasının kimliğini ya da kimlik bilgilerini kullanarak kendisini suçsuz, kimliğini ya da kimlik bilgilerini kullandığı gerçek kişiyi ise işlemediği bir suçun faili olarak göstermek suretiyle iftira suçunu işlemektedir.
Resmi bir belgeyi düzenlemek yetkisine sahip kamu görevlisine yalan beyanda bulunmak suretiyle gerçek bir kişiye ait olmayıp, tamamen uydurma bilgiler veren fail hakkında başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması değil, TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu oluşacaktır.
Somut olayda; görevi yaptırmamak için direnme, hakaret ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından yakalanan sanık L. G.’in kendisini K. K. olarak tanıtıp, bu isim adına bazı resmi işlemlerin yapılmasının ardından, K. K. adında bir kişinin nüfus kaydında bulunmadığının anlaşılması üzerine parmak izlerinin arşiv kaydı ile karşılaştırılması sonucunda sanığın gerçek kimliğinin tespit edilmesi karşısında; K. K. adındaki kişinin gerçek kişi olmaması nedeniyle sanığın eyleminin TCK’nın 206/1. maddesinde tanımlanan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağı gözetilmeden, başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan mahkumiyet kararı verilmesi,
2- )Sanığın sabıka kaydında tekerrüre esas olabilecek eski mahkûmiyet kararı olmasına karşın, TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması,
SONUÇ : Kanuna aykın, sanık L.ve müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince yürürlükte olan 1412 sayılı 326 /son maddesi uyarınca kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/21519 Karar: 2014/13134 Tarih: 02.07.2014
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
5237 sayılı TCK’nın 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu suçun oluşabilmesi için, kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka elemanlarının kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri yüzünden bir kredi açılmışsa dolandırıcılıktan değil, şartları varsa bankacılık suçundan bahsedilebilir.
Bu suçun mağdurları banka ve diğer kredi kurumlarıdır. 5411 sayılı “Bankacılık Kanunu’nun 3. maddesinde banka, 48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır. Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlama suçun konusudur. Kredinin tahsis edilmesinin gerekli olup olmadığı, kredi verecek kuruluşun mevzuatında öngörülen düzenlemeler çerçevesinde belirlenir. Fiil, sahte kıymet takdiri raporları veya gerçeğe aykırı belgeler, bilançolar düzenleyerek hileli davranışıyla bunları aldatmaktadır.
Kredi kurumu banka olmamasına karşın faiz karşılığında olsun veya olmasın, kanunen borç vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. Bu itibarla böyle bir yetkiye sahip olmayan bir kişi veya kuruluşa karşı bu fiilin işlenmesi hâlinde koşulları varsa basit dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır.
Sanığın, mağdur C.’in kimlik bilgilerini içeren ancak kendi fotoğrafının bulunduğu nüfus cüzdanı ile Telekom’a başvuru yaparak telefon aboneliğini aldığı, yine aynı şekilde şikâyetçi M. kimlik bilgilerini içeren ve kendi fotoğrafının yapışık olduğu nüfus cüzdanı ile Turkcell A.Ş.’ye başvurarak GSM aboneliğini yaptırdığı, sanığın bu telefon numaralarını kimliği tespit edilen Ş. adına düzenlenen kimliği kullanan kişiye tahsis ettiği, bu şahsın da T…‘e başvuru yaparak tüketici kredisi için sahte Ş. kimliği ile başvuruda bulunduğu, bu başvuru sonucunda 21.200 TL kredi çekerek bununla araç satın aldığı ve ruhsatı Ş. adına çıkardığının iddia edildiği olayda;
1- ) Sanığın aşamalardaki tüm savunmalarında, Ş. ismini kullanmak suretiyle T… E… bankasına kredi başvurusu yapmadığını, Ş. ismindeki birisinin kendisine birtakım belgeler imzalattığını belirterek suçlamaları kabul etmemesi ile kredi sözleşmesinde yer alan yazı ve imzaların sanığın eli ürünü olmadığının tespit edilmesi karşısında; maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeksizin ortaya çıkarılması bakımından, kredi sözleşmesini düzenleyen görevlilerin tanık sıfatıyla beyanlarına başvurularak sanık ile yüzleştirilmelerinin yapılması, mümkün olmadığı takdirde sanığın teşhise elverişli fotoğraflarının gösterilerek kredi işlemini gerçekleştiren kişi olup olmadığının sorulması ile suç tarihlerinde şikayetçi bankanın güvenlik kamerasının bulunup bulunmadığının araştırılmasından sonra, kimliği tespit edilemeyen kişi ile birlikte ne şekilde hareket ettiği karar yerinde tartışılmadan, dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarından asli fail olarak cezalandırılması yoluna gidilmesi,
2- ) İftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde öngörülen, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için, failin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanmasının gerektiği; somut olayda ise sanığın, şikâyetçiler C. ve M. adına düzenlenmiş ancak üzerinde kendi fotoğrafı bulunan sahte nüfus cüzdanlarını kullanarak Telekom ve Turkcell bayilerine başvurarak telefon hattı alması nedeniyle şikâyetçiler hakkında soruşturma yapılıp kamu davası açılmadığı ve şikâyetçilere ait kimliğin soruşturma ve kovuşturma işlemlerini yapan görevlilere ibraz edilerek kullanılmadığının anlaşılması karşısında; atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraatı yerine yazılı gerekçelerle mahkûmiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de;
3- ) Belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yararın kamu güveni olması, her iki suçun geniş anlamda mağdurunun toplumu oluşturan tüm bireyler olması, unsurlarının tamamen benzer olarak düzenlenmesi de göz önünde bulundurulduğunda, resmi belgede sahtecilik ile özel belgede sahtecilik suçlarının “aynı suç” olduğu ve her ikisinin varlığı halinde, 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde yer alan; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” hükmü gereğince, resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulup zincirleme suç hükümlerine göre uygulama yapılması gerekeceğinden hareketle; sanığın, kimliği tespit edilemeyen kişiyle birlikte hareket ederek şikayetçi Ş.’nün kimlik bilgilerini ele geçirip aslına uygun nüfus cüzdanı düzenleyerek, Ş. adına düzenlenmiş ikametgah ilmühaberi, trafik tescil belgesi, araç rehin yazısı ve noter ihtarnamesi ile başvuruda bulunup, sahte kredi sözleşmesinin düzenlenmesini sağlayarak resmi ve özel belgede sahtecilik suçlarını işlediği kabul edilmiş ise de; resmi belgede sahtecilik suçuna konu nüfus cüzdanı, trafik tescil belgesi, araç rehin yazısı ve ikametgah ilmühaberi ile imza sirküleri asıllarının dosya içerisinde mevcut olmaması nedeniyle bankaya asıllarının verilip verilmediği araştırılarak asıllarının bulunması halinde iğfal kabiliyetlerinin bulunup bulunmadığı yönünden inceleme yapılması ve trafik tescil belgesi ile araç rehin yazısının sahte kimlik verilerek ilgili kurum tarafından gerçekte verilip verilmediğinin araştırılması sonucunda; gerçek oldukları veya aldatıcılık özelliklerinin olduğunun anlaşılması halinde, kredi sözleşmesi ile diğer özel belgeleri de içerisine alacak şekilde resmi sahtecilik suçundan hüküm kurulup, zincirleme suç hükümlerine göre artırım yoluna gidilmesi; asıllarının ele geçirilememesi ya da iğfal kabiliyetlerinin bulunmadığının anlaşılması halinde ise, sanıkların yalnızca özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmaları gerektiği, bu kapsamda özel belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulurken güdülen amaç ve saik, suç konusunun önemi, kastın yoğunluğu ve sahte belge çeşitliliği dikkate alınarak temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayini gerekeceği gözetilmeden, yazılı şekilde resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarından ayrı ayrı hüküm kurulması suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/16410 Karar: 2014/6565 Tarih: 28.05.2014
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Gerekçeli karar başlığında suç adının “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” yerine “iftira” olarak gösterilmesi mahallinde düzeltilebilir yazım hatası kabul edilmiştir.
İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını engellemek amacıyla başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma eyleminin TCK’nın 268. maddesinde düzenlenen “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunu, suç soruşturma veya kovuşturması için düzenlenenler dışındaki diğer resmi belgelerin düzenlenmesi aşamasında görevlilere kimliği ile ilgili yalan beyanda bulunma eyleminin ise TCK’nın 206/1. maddesinde öngörülen “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunu oluşturacağı;
Somut olayda;
Sanığın hakkındaki yakalama kararının infazını engellemek maksadıyla tedavi olmak için geldiği hastane polisine kendi kimlik bilgileri yerine Çağrı A…‘ın kimlik bilgilerini vermesinden ibaret eyleminde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını gerektirecek işlenmiş bir suç bulunmadığının anlaşılması karşısında fiilin TCK’nın 206/1. maddesinde öngörülen “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunu oluşturacağı gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 28.05.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Suç tarihinde geçirdiği trafik kazası sonucu tedavi amaçlı hastahaneye başvuran, …3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/34 Esas sayılı dosyasında yakalama kararı ile arandığından kendisini kardeşinin ismi ile tanıtan ancak kamu görevlileri tarafından tanınması ve şüpheli hareketleri nedeniyle yapılan araştırmada gerçek ismi tespit edilen, adli rapor ve yakalama tutanakları dahil tüm resmi belgeler sanığın gerçek ismi ile düzenlenen, başkasına ait kimlik bilgileri ile resmi bir belge düzenlenmeyen olayda; sanığın eyleminin TCK’nın 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçunu oluşturduğu, ortada kamu görevlileri yanıltılarak sahte olarak oluşturulan bir resmi belge bulunmadığından, TCK’nın 206. maddesinde yer alan resmi belge düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunun oluşmadığı düşüncesiyle, sayın çoğunluğun hükmün bozulmasına ilişkin görüşlerine katılmıyorum.
Konuyu biraz daha açmak gerekirse 268. maddedeki suçun oluştuğuna ilişkin gerekçelerim şunlardır:
-TCK’nın 268. maddesindeki suç iftira suçu olmayıp unsurları iftiradan ayrıca düzenlenmiş ayrı bir suç tipidir. Bu anlamda TCK’nın 268. madde metni ile madde gerekçesi arasında çelişki mevcuttur. Ancak suçun unsurlarının madde metnine göre belirlenmesi gerekir.
-Başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma suçu iftira suçu olmadığı için sanığın sadece soruşturmadan kurtulmak maksadıyla başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanması değil aynı zamada kovuşturmadan kurtulmak maksadıyla başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanması da cezalandırılmaktadır. Madde metninde kulanılan ve soruşturmadan farklı bir kavram olan kovuşturma terimini gözardı etmek mümkün değildir.
-Başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma suçu soyut tehlike suçu olduğundan suçun oluşması için kimlik bilgileri kullanılan mağdur hakkında dava açılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu zorunluluk olmadığından suç işlendikten sonra hakkında kamu davası açılan sanığın hakkında kovuşturma yapılmasını, kovuşturmanın devamını engellemek amacıyla -örneğin ifade vermekten kaçtığı için yakalama kararıyla aranmakta iken kamu görevlileri tarafından sorulduğunda- başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanması halinde de bu suç oluşmaktadır.
TCK’nın 206. maddesindeki suçun neden oluşmadığına ilişkin gerekçelerim ise şunlardır:
-Resmi belge düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçu bir evrakta sahtecilik suçu olup belge düzenlemeye yetkili memur yanıltılarak sahte bir resmi belge oluşturulmaktadır. Bu sahte belge düzenlenmeden maddedeki suçun oluşması mümkün değildir. Somut olayda da sanığın kardeşinin ismi ile hiçbir belge düzenlenmemiştir.
-Belge düzenlemeye yetkili memurun beyanı araştırma yükümlülüğü varsa ya da sanığın gerçek ismini biliyor ve bu nedenle içeriği itibariyle sahte belgeyi düzenlemesi mümkün değilse veyahut sanıktan şüphelendiği için araştırınca bir belge düzenlemeden sanığın gerçek kimliğini tespit etmişse resmi belge düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçu oluşmayacaktır.
Sonuç itibariyle yukarıda arz etmeye çalıştığım gerekçelerle sanığın eyleminin başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçunu oluşturduğu, yerel mahkemenin uygulamasının doğru olduğu, hükmün onanması gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun resmi belge düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunun oluşacağına ilişkin görüşlerine katılmıyorum.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/11716 Karar: 2014/3013 Tarih: 17.03.2014
- TCK 268. Madde
- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu
İftira suçunun özel bir halini düzenleyen 5237 sayılı TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunun oluşabilmesi için, kişinin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması gerektiği somut olayda;
E. adına devam eden … Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/3598 numaralı dosyasından … 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından çıkarılan yakalama emrine göre aranan ve bu kararın infazına engel olmak amacıyla resmi belge düzenleme yetkisine sahip emniyet görevlilerine ve … 2. Asliye Ceza Mahkemesine kendisini mağdur M. olarak tanıtıp verdiği kimlik bilgileri adına resmi belgelerin düzenlenmesine neden olan sanığın eyleminin TCK’nın 206. maddesinde tanımlanan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağı hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 17.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.