Tüketici işlemlerine dair düzenlemelerin yapıldığı, tüketicilerin hakları ve korunması şekline ilişkin kuralların koyulduğu hukuk dalına Tüketici Hukuku diyoruz. Belirtmek gerekir ki, bu hukuk dalında tüketicinin korunması geniş yer kaplasa da sadece bu konuya değil tüketici işlemine ilişkin başka konularla ilgili kurallar da bulunmaktadır.
Sanayi Devrimi’yle birlikte seri üretim yaygınlaşmış, bu durum üreticilerin güç kazanması sonucunu doğurmuştur. Bu zamanlarda ortaya çıkan tüketici kavramı, güçlenen üreticinin karşısında zayıf durumda kalan tüketicinin korunması fikrini meydana getirmiştir. Tüketici Hukuku alanının gelişimi bu şekilde başlamıştır. İlk zamanlarda yalnızca ekonomik koruma etrafında şekillenen bu hukuk dalı, gün geçtikçe gelişmiş, tüketicilerin zararlarının giderilmesi ve ardından zararın baştan önlenmesi için tüketicinin bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesi gibi kavramlar ortaya çıkmıştır. 20. yy’ın sonlarına doğru Tüketici Hukuku alanı gelişimini tüm dünyaya yayılarak devam ettirmiş, ülkemizde de etkisini göstermeye başlamıştır. Bu doğrultuda çıkarılan 4077 sayılı eski Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un kendi ifadeleriyle amacı, “tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarının korunmasını sağlayıcı önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.”
Anglo-sakson hukuk sisteminin temellerini attığı Tüketici Hukuku içerik olarak kamu hukukuna da özel hukuka da özgü nitelikler taşımaktadır. Bireylerin aralarındaki borç ilişkilerini düzenleyen Borçlar Hukuku ile Tüketici Hukuku’nun konusunu oluşturan tüketici işlemi çok büyük benzerlikler taşısa da, Borçlar Hukuku’ndaki sözleşme serbestisi ilkesi, Tüketici Hukuku’nda devletin tüketiciyi korumak amacıyla koyduğu emredici kurallardan anlaşıldığı üzere kabul edilmemiştir. Bu şekildeki kendine özgü nitelikleriyle Tüketici Hukuku, Borçlar Hukuku başlığı altında değil ayrı bir hukuk dalı olarak varolur.
Tüketici Hukuku’nun içeriğini oluşturan konuların en önemlisi şüphesiz tüketici haklarıdır. Her ne kadar bu alan 19.yy’da ortaya çıkmış olsa da kavram olarak tüketici haklarının ilk kullanılışı 20. yy ortalarında meydana gelmiştir. Bu tarihten itibaren uluslararası örgütlerin de katkılarıyla geliştirilen bu haklar son halini Uluslararası Tüketici Birliği Örgütü tarafından belirlenen 8 temel esas şeklinde almıştır. Ülkemizde de 1995 yılında yayınlanan eski Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile yürürlüğe giren bu haklar şu şekildedir:
- Temel ihtiyaçların karşılanması hakkı
- Güvenlik ve güven duyma hakkı
- Bilgi edinme hakkı
- Seçme hakkı
- Temsil edilme (sesini duyurma) hakkı
- Tazmin edilme hakkı
- Eğitilme hakkı
- Sağlıklı bir çevreye sahip olma hakkı
Türkiye’de tüketici haklarına ilişkin başlıca kaynağımız (en temel yasa olan Anayasa haricinde) 2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması hakkında Kanun’dur. Tüketici haklarına ilişkin konular sadece bu kanunla düzenlenmiş ve bu durum bazı eleştirilere sebep olmuştur. Diğer ülkelerde konuyla alakalı farklı meselelerin ayrı kanunlarla düzenlenmesini, bu yöntemin her hakkın ayrıntılı olarak düzenlenmesine yardımcı olacağını odak noktasında tutan bu eleştirilerin yanında, tek bir kanunun mevcut olmasını genel bir torba yasa hükmünde olması ve özel durumların yönetmelik gibi daha basit yöntemlere bırakılması düşüncesiyle olumlu bulan görüşler de vardır. Bunun dışında bu kanunda yer alan tanımlar da önem taşır. Zira bir işlemin tüketici işlemi olup olmadığını ya da kişinin tüketici sayılıp sayılamayacağını anlamamıza yardımcı olan unsurlardır. Bu kanunda yer alan tanıma göre tüketici işlem, “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem” iken tüketici de “Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi”dir.
Kredi Masrafları Nasıl Alınır?
Kişilerin çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla bankalardan kredi almaları durumunda, tüketiciden daha güçlü konumda kurumlar olarak bankalar, dosya masrafları, kredi masrafları gibi haksız ödemeler alabilmektedir. Bu ödemelerin geri alınabilmesi Yargıtay kararları ve yayınlanan genelgelerle hale gelmiştir. Bu doğrultuda yapılması gereken ilk şey, yasal sınır olan 2200 TL altındaki ücretler için ilçe hakem heyetine, 2200 TL-3300 TL arasındaki ücretler için il hakem heyetine ve 3300 TL üstündeki ücretler için ise mahkemeye başvurarak 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 5. maddesi vasıtasıyla bedel iadesi kararı almaktır. Bunun ardından ise bu bedel iadesi kararı icraya konularak ücreti alan bankadan tahsil etmektir. Anlama kısmı kolay olan bu hususlar farklı prosedürel işlemleri içermesi itibariyle genellikle uğraşılmak istenmeyen unsurlardır. Ancak, 6 ila 12 ay arasında değişen süreler içinde sonuç alınma ihtimalinin yüksek olduğu bu işlemin tüketici hakları konusundaki bilincin artması açısından büyük faydaları olacağı aşikardır.
Tüketici Hukuku Avukatına Sorun
Tüketici Hukuku uluslararası sözleşmeler ve özel yasalarla oluşturulmuş bir hukuk dalı olması itibariyle genel hukuk bilgisinin tek başına işe yaramama ihtimalinin yüksek olduğu bir alandır. Bu sebeple tüketicilerin, haklarına ve korunma yöntemlerine ilişkin hususları bu alanda uzmanlaşmış avukatların kılavuzluğu vasıtasıyla yürütmeleri kendileri açısından çok daha faydalı olacaktır. Büromuzda avukatlarımız Tüketici Hukuku’na dair güncel hukuki bilgiye sahip olmalarıyla birlikte aradığınız danışmanlık hizmetini sağlamaktadır.