İdarenin faaliyet alanlarına ve teşkilatlanmasına ilişkin kuralları belirleyen, ayrıca devlet tüzel kişiliği ile bireyler arasındaki ilişkileri kamu yararı ve bireysel temel hak ve özgürlükler ekseninde düzenleyen hukuk dalına İdare Hukuku adını veriyoruz.
İdare kamu yararının gerçekleştirilmesi amacıyla devlet tüzel kişiliği şemsiyesi altında oluşturulan bir teşkilat ve bu teşkilatta istihdam edilenler olarak tanımlanabilir. Buna göre devlet ülkede düzeni sağlama görevi kapsamında gerçekleştirilmesi gereken kamu hizmetlerini yürütmesi için bir yapılanmaya ihtiyaç duyar. Bu yapılanmanın bütününe ise idare adını vermekteyiz.
İdare Hukuku genç bir hukuk dalıdır. Fransız Devrimi sonrasının Fransa’sında bireylerin idare ile arasındaki uyuşmazlıkların çözümüne mahkemelerin karar vermemesi yönündeki kuralların hayata geçmesi ve bunun ardından bu uyuşmazlıklara aynı zamanda uyuşmazlıkta taraf konumunda olan idarenin bakması gibi adil olmayan bir durumun ortaya çıkması neticesinde bir devlet konseyinin kurulmasıyla temelleri atılmıştır. Daha önceleri özel hukuk kurallarına göre çözümlenen idare ve birey arasındaki uyuşmazlıklar, bu şekilde normal mahkemelerin görev alanından çıkarılmış ayrı bir hukuk dalı olarak İdare Hukuku ortaya çıkmıştır. Belirtmek gerekir ki Anglo-sakson hukuk sistemlerinde eski usul hala devam etmektedir ve ayrı bir İdare Hukuku’ndan bahsedilemez. Ülkemizde de etkisini gösteren Kara Avrupası Hukuk sistemlerindeki bu değişim, 19. yy sonundaki devlet teşkilatının düzenlenmesi hareketlerinde Şura-yı Devlet isminde bir konsey kurulmasıyla bir kurumun hayata geçirilmesi sonucunu doğurur. Ancak çok uzun soluklu bir girişim olmamış ve diğer devlet kurumlarıyla birlikte saltanatın kaldırıldığı 1 Kasım 1922 tarihinde ortadan kaldırılmıştır. Bununla birlikte, Cumhuriyet döneminde çıkarılan 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda bu kurum da yer almıştır. Bu şekilde kurulan ve daha sonraki anayasalarımızda da Danıştay ismiyle yer alan mahkeme sayesinde ülkemiz hukuk sisteminde İdare Hukuku ismiyle ayrı bir hukuk sistemi gelişmiştir.
İdare Hukuku’nun niteliklerinden bahsetmek gerekirse ilk olarak bu hukuk dalının içtihatlara dayalı bir hukuk dalı olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre bu konudaki kurallar genel olarak idari mahkemelerin verdiği kararlar temelinde oluşmuştur. Ayrıca, İdare Hukuku’nun kapsamında yer alan kurallar bir araya getirilip özel bir kanun olarak düzenlenmemiş, çeşitli kanunlarda dağınık halde yer almıştır. Bunun dışında, İdare Hukuku bağımsız bir hukuk dalı olması itibariyle özel hukuktan farklı özellikleri bulunan bir alandır. Özel hukuk alanında iki taraflılık ve irade serbestisi geçerli iken İdare Hukuku’nda daha önceden belirlenmiş, kişinin iradesine bağlı olmayan genel hukuki durumlar ve tek taraflılık (idarenin kamu gücü ayrıcalıkları vasıtasıyla bir işlemi, o işlemden etkilenen kişinin iradesine bağlı olmadan yapabilmesi) geçerlidir. Son değinilmesi gereken husus da kuvvetler ayrılığı ilkesi kapsamında yürütme organı içinde kalan idarenin denetlenmesinin yargı organı içinde ayrı olarak düzenlenen idari mahkemelerce yapılmasıdır.
İdare ile birey arasındaki ilişki idare hukuku kuralları kapsamında çözümlenebileceği gibi özel hukuk kuralları kapsamında da çözümlenebilir. Bu husus tamamen olayın içeriğine bağlıdır. Uyuşmazlığı taraflarından birinin idare olması tek başına o uyuşmazlığı İdare Hukuku kapsamına sokmaz.
Kamulaştırmasız El Atma Davaları
Anayasada tanımlanan temel hak ve özgürlüklerin belli şartlarla ve çekirdek alana müdahale etmemek kaydıyla sınırlanabilmesi olgusu mülkiyet hakkı için de geçerlidir. Buna göre mülkiyet hakkı, anayasanın 46. maddesinde yer aldığı üzere kamu yararı amacıyla ve bedelini peşin ödemek suretiyle sınırlandırılabilir. Bu yönteme kamulaştırma diyoruz. Kamulaştırma dışında mülkiyet hakkının idare tarafından sınırlandırılması anayasa ve kanunlarımıza göre mümkün değildir. Ancak uygulamada kamulaştırmasız el atma dediğimiz kamulaştırma işlemleri tamamlanmadığı halde taşınmaza el koyulması, kamulaştırmanın usulüne göre yapılmış olmasına rağmen kamulaştırmanın sınırları dışına çıkılması, imar uygulamaları esnasında düzenlemeye tabi taşınmazların kamu hizmetleri için ayrılması gibi durumlar gerçekleşmektedir. Bu durumlara ise kamulaştırmasız el atma adını veriyoruz. Kamulaştırmasız el atma, hukuken idarenin idari bir işlemle kişinin temel hak ve özgürlüklerini haksız bir biçimde sınırlandırması olarak açıklanabilmesi itibariyle talep edilebilecek hukuki koruma, İdare Hukuku kurallarına tabi olacak ve uyuşmazlığı çözümü bu alanda gerçekleşebilecektir. Mülkiyet hakkı haksız bir biçimde sınırlanan kişi idare mahkemelerinde açacağı dava ile el atmanın önlenmesini talep edebilir. Bunun dışında bedelin tazminini talep ediyorsa idareyle uzlaşma yoluna gidebilir. Uzlaşma talebi idare tarafından reddedilmişse, bu durumda da bedelin tazminini açacağı bir dava ile talep edebilir.
İdare Hukuku’nda Kamu Gücü
İdare, devletin kamu işlerini gördüğü teşkilatlanmadır. Bu teşkilatın konusu olan işlemleri gerçekleştirebilmek için bazı ayrıcalıklara sahip olması gerekir. Çünkü kamu yararı dediğimiz olgu, kişisel olarak bir kısım bireylerin zarar görmesine sebep olabilir. İdarenin tek tek bu kişilerle anlaşmaya uğraş vermesi doğru olmayacaktır. Bu sebeple genel yararın gerçekleştirilmesi için bu eylemlerin gerçekleştirilmesi ve bu eylemleri gerçekleştirmek için de idarenin bazı ayrıcalıklara sahip olması gerekmektedir. İşte, bu özel hukuk ilkeleri dışında kalan, tek taraflı işlem yapabilme yetkisinin de içinde bulunduğu ayrıcalıklara ve üstünlüklere kamu gücü diyoruz. Kamu gücü ayrıcalıklarının somutlaştığı unsurlar olarak kolluk görevi, kamulaştırma, el koyma gibi görev ve eylemleri örnek gösterebiliriz.
İdare Hukuku kurallarının anayasa ve diğer kanunlarda dağınık halde bulunması ve içtihat temelli bir hukuk dalı olması sebebiyle, bu hukuk dalına ilişkin uyuşmazlıkların çözümünde bir uzman eline ihtiyaç duyulmaktadır. Büromuzda içtihat taraması konusunda becerikli ve bu alandaki kurallara hakim avukatlarımız, bu konudaki sorunlarınızı çözüme kavuşturmayı meslek edinmişlerdir.